DEMOKRASİ DÜŞÜNCESİNİN GELİŞİMİ VE DEMOKRASİ KAVRAMI 2
Yeni Çağ’da Demokrasi Düşüncesi
Yeni Çağ’da Avrupa’da görülen düşünce hareketleri şunlardır:
Rönesans: Rönesans’ın iki sebebi vardır: Matbaanın ve pusulanın geliştirilmesi. Matbaanın geliştirilmesi ile düşünceler serbestçe yayılma fırsatı buldu. Pusulanın geliştirilmesi ile de coğrafi keşifler gerçekleşti. Bu da yeni bir dünya görüşü kazandırdı ve keşfedilen yerlerin zenginlikleri Avrupa’ya aktarıldı.
Hümanizm: Rönesans döneminde ortaya çıkmıştır. İnsana bakış açısı değişmiştir. Hümanizm en değerli varlığın insan olduğunu ve insana ait değerlerin üstünlüğünü savunur. Bu görüşe göre Tanrı ile insan arasına kimse girmemelidir. Bu da özgür düşünce ortamını sağlamış ve bu sayede bilim ve teknoloji alanında gelişmeler olmuştur.
Reform: Hümanizm ve Rönesans ile birlikte Katolik kilisesinin bozulması nedeniyle 16. yüzyılda Almanya’da başlayarak diğer Avrupa ülkelerine yayılan ve dini alanda yapılan yeniden düzenleme hareketidir.
Kapitalizm: Tüm ekonomik etkinliklerin insanın özgür iradesine bırakıldığı ekonomik sistemdir.
Liberalizm: İnsanların her alanda özgür olmalarını savunan bir görüştür. 17. yy’dan itibaren gelişmeye başladı. Liberalizmin ilk büyük düşünürü Thomas Hobbes’dir.
Thomas Hobbes: Thomas Hobbes’e göre insanlar toplum halinde yaşamadan önce doğal halde yaşıyorlardı ve birbirlerine zarar veriyorlardı. Bu yüzden Hobbes, insan insanın kurdudur diyordu. Bu nedenle insanlar güvenlik içinde yaşayabilmek için bir sözleşme yaptılar. Böylece toplum haline geldiler. Ancak inanın doğası değişmedi. Bu nedenle de insanların kendi çıkarları doğrultusunda çalışmalarını ve aralarındaki rekabeti engellemek için devlet kurumu ortaya çıktı.
John Locke: Liberalizmin bugün de geçerli olan ilkelerini ortaya koydu. Locke’e göre insan aklı sayesinde doğal haklarını ve gereksinimlerini elde etmek için diğer insanlarla birlikte yaşamak zorunda olduğunun bilincine vardı. Bu nedenle insanlar kendi aralarında bir sözleşme yaptılar ve böylece toplum kuruldu.
Locke’e göre insanın insan olmasından kaynaklanan doğal haklar, yaşama hakkı, sağlık hakkı, özgürlük ve mülkiyet hakkıydı. Bu haklar toplumun kurulmasıyla kısmen gerçekleşmişti. Ama güvence altına alınması gerekiyordu. İşte bu noktada insanlar ikinci bir sözleşme yaparlar ve böylece devlet ortaya çıkar.
Aydınlanma Dönemi: 17. ve 18. yüzyıllarda Avrupa’da yaşanan dönemdir. Bu dönemin özelliği, insanın anlamının ve bu dünyadaki yerinin araştırılmasıdır. Aydınlanma akla dayanarak insanın mutlu olmasını amaçlar. Bir başka amacı da deney ve akıl sayesinde doğaya egemen olmak ve yaşamı kolaylaştırmaktır.
Montesquieu (1689- 1755): Liberalizmi sistemleştirmeye çalıştı. Ona göre devlet gücü ile bireyin doğal hakları karşılıklı uyum içinde bağdaştırılmalıydı. Devlet, egemenliğini kullanacaktı ama bireyin haklarını da ihlal etmemeliydi. Bunu sağlamanın en etkili yolu ise devlet gücünü yasama, yürütme ve yargı gücü olarak ayırmaktı.
Virginia Haklar Bildirgesi (1776): Bu düşünceler ile Jean Jacques Rousseau ve Kant gibi düşüncelerin katkılarıyla ilk olarak Amerika’da Virginia Haklar Bildirgesi ile insan haklarının sağlanması devletin görevi oldu.
Fransız İnsan ve Vatandaşlık Hakları Beyannamesi (1789): Fransa’daki bu beyanname hümanizmi temel almıştır. İnsanların eşit olduğu, doğuştan gelen ayrıcalıkların kaldırılması gereği üzerinde duruyordu. Egemenliğin, gücünü Tanrı’dan alan krala değil millete ait olduğunu savunuyordu.
Parlamenter Sistem: 18. Yüzyılın sonlarında temsili demokrasinin iki ana modeli ortaya çıktı. Bunlardan parlamenter sistem önce İngiltere’de ortaya çıktı. 13. Yy.’da oluşturulan parlamento, 18. Yy.’da büyük bir güç odağı haline geldi. Parlamentonun lordlar ve avam kamarası olmak üzere iki kamarası vardı. Etkin olan kamara avam kamarasıydı. Avam kamarası seçim ve halkı temsil ilkesine göre oluşturuluyordu. Yürütme gücü, avam kamarasında çoğunluğun desteğine sahip olan başbakan ile kral tarafından beraberce yürütülüyordu. Bu durum halkın çıkarlarını koruyan avam kamarası ile soyluların çıkarlarını koruyan lordlar kamarası arasında yüz yıl süren bir mücadeleye yol açtı. Sonunda 1689 yılında parlamentonun hazırladığı Haklar Bildirgesi kabul edilerek meşrutiyet rejimi kuruldu.
Başkanlık Sistemi: 18. Yy’ın sonlarında Amerika Birleşik Devletleri’nde uygulanmaya başlandı. Sistemin temelini federalizm, güçler ayrılığı ve yasama üzerinde yargı denetimi ilkeleri oluşturdu. Federalizmin istenmesinin nedeni her eyaletin iç işlerinde özgür olmak istemesinden kaynaklanır. Buna göre devlet gücü merkezle yerel devletler (eyaletler) arasında dağıtılacak ve bunlar birbirlerini denetleyebileceklerdi. Bireyin özgürlük alanı da genişleyecek ve güvence altına alınacaktı. Yeni kurulan sistem güçler ayrılığı ilkesini temel aldı. Yürütme gücü seçimle göreve gelen başkanın elindeydi. Yasama gücü halk tarafından seçilen iki meclisli kongredeydi. Meclislerden biri olan Temsilciler Meclisi’nde her eyalet nüfusu oranında temsil ediliyordu. Diğer meclis olan senatoda ise her eyaletten seçimle göreve gelen iki senatör bulunuyordu. Yasama üzerinde yargı denetimi anayasada düzenlenmişti.